- Çocuklarda Sık Boğaz Ağrısı-Boğaz Enfeksiyonu-Bademcik Enfeksiyonu
- Çocuklarda Uykuda Solunum Sıkıntısı-Horlama/Apne
- Çocuklarda Burundan Koyu Kıvamlı Akıntı, Ağız Kokusu
- Çocuklarda İşitme Kaybı
- İleri Derecede İşitme Kayıpları
- Çocuklarda kulak ağrısı, akıntı
- Burun Tıkanıklığı
- Akut ve Kronik Sinüzit
- Burun Eğriliği
- Kulakta Kronik Akıntı ve İşitme Kaybı
- Baş Dönmesi ve Denge Kaybı
- Kulakta Kireçlenme (Timpanoskleroz), Otoskleroz
- Ses Kısıklığı, Ses Tonunun Değişmesi (Disfoni)
- Burun Kanaması
- Boyunda Kitle
- Yüz Felci (Fasyal Sinir Paralizisi)
- Ani İşitme Kaybı
- Koku Fonksiyonunda Azalma
- Baş ağrısı
- Çınlama
- Ağız Kokusu
Çocuklarda Sık Boğaz Ağrısı-Boğaz Enfeksiyonu (Farenjit)-Bademcik Enfeksiyonu (Tonsillit)
Genellikle kreş veya anaokulunun ilk yılından itibaren bazı çocuklarda gerek henüz tıbbi temeli ortaya konamamış ailesel yatkınlığa ait sebepler gerekse çevresel faktörlerin etkisiyle sık boğaz ve/veya bademcik enfeksiyonu olabilmektedir. Kalabalık ailelerde daha sık karşılaşılan bir durumdur. Nadiren bağışıklık sistemindeki bir problem buna yol açabilse de genellikle altta yatan özel bir sebep söz konusu değildir. Yaygın kabul edilen görüşe göre son bir yılda 7 veya son iki yılın her birinde 4’er bademcik enfeksiyonu, bademciklerin alınması için rölatif endikasyon teşkil eder. Bademcik enfeksiyonunun eden olduğu yüksek ateşle olan febril konvulsiyon (epilepsi) da önemli bir endikasyondur. Zaman zaman farenjit ve tonsillit, semptomlar benzediği için birbiriyle karıştırılabilmektedir. Sık farenjit enfeksiyonu geçiren bir hastanın bademciklerinin alınmasının bir yararı olmayacağı görüşünden hareketle, bademcik ameliyatına ait kriterlerde, geçirilen enfeksiyonların bizzat bademcik enfeksiyonu olduğundan, akut farenjit olmadığından emin olmak gerekmektedir.
Bademcikler Ne Zaman Alınmalıdır?
• Bademcikler üzerinde kötü huylu olduğu düşünülen kitle varlığı
• Son bir yılda 7 ve daha fazla enfeksiyon
• Son 2 yılın her birinde 4’ten fazla enfeksiyon
• Aşırı büyüyerek yutma problemine neden olması
• Aşırı büyüyerek solunum problemine neden olması
• Böbrek tutulumuna veya akut romatizmal ateşe neden olmuş bademcik enfeksiyonu
• Yüksek ateşle epilepsiye neden olmuş bademcik enfeksiyonu
BADEMCİK AMELİYATINDA TEKNİK GELİŞMELER
Bademcik ameliyatı KBB branşının 19ncu yüzyıldan beri uygulanagelen en eski ameliyatlarından biri olmasına rağmen, kimi zaman hala ailelerin korkulu rüyasıdır. Bademcik ameliyatı, son yıllardaki gelişmelerle hem hekim hem hasta açısından daha konforlu hale gelmiştir. Klasik soğuk bıçak yöntemi halen yaygın şekilde kullanılmasına rağmen “koter” ve “termal welding” ile yapılan ameliyat, minimal kanama ile rahat ve güvenilir şekilde bademciklerin çıkarılmasını sağlamaktadır. Ameliyat olan çocuklar, genellikle 7-9ncu günden itibaren giderek azalan ağrı şikayeti ile rutin hayatlarına dönebilmektedir.
Bademciklerin ve/veya Geniz Etinin Alınması Bağışıklık Sisteminde Bir Eksikliğe Neden Olur mu? Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları, Akciğere Yayılır mı?
Çocuğa ameliyat stresini gereksiz yere yüklememek için öncelikle gereken olgularda bademciklerin ve/veya geniz etinin alınması hususu önemlidir. Aynı anatomik bölgede bademcik ve geniz etine benzer doku, yaygın olarak bulunduğu için olsa gerek bademcikleri/geniz eti alınan çocuklarda bağışıklık sisteminde belirgin bir defekt (eksiklik) söz konusu olmamaktadır. Şu ana kadar olan klinik gözlemler, bu ameliyatı olan çocuklarda akciğer veya bronş enfeksiyonunun, ameliyatı olmayanlara göre daha yüksek olmadığıdır.
Bademciklerin ve/veya Geniz Etinin Alınması Hangi Hastalıkları Önler? Geniz Eti, Tekrar Eder mi?
Bademcikleri alınan çocuk veya erişkinler, bir daha bademcik enfeksiyonu geçirmezler. Ancak nezle, grip gibi üst solunum yolu enfeksiyonları geçirebilirler. Bu nedenle hastaların ve ailelerin, ameliyatla ilgili beklentilerini bu bilgiye göre şekillendirmek önemlidir.
Geniz eti ameliyatı, kanser cerrahisindeki gibi hasta doku-sağlam doku sınırı mikroskopik olarak takip edilerek yapılan bir ameliyat olmadığı için ve aynı bölgede geniz etine benzer ancak hipertrofiye olmamış mikroskopik boyutta başka dokular bulunduğu için bu dokuların büyümesiyle nüksedebilir. Yine de çok düşük oranda rastlanılan bu durum, daha çok allerjik bünyesi olan çocuklar ile çevresel veya bünyesel faktörlerin etkisiyle sık ÜSY enfeksiyonu geçiren çocuklarda görülmektedir.
Genellikle kreş veya anaokulunun ilk yılından itibaren bazı çocuklarda gerek henüz tıbbi temeli ortaya konamamış ailesel yatkınlığa ait sebepler gerekse çevresel faktörlerin etkisiyle sık boğaz ve/veya bademcik enfeksiyonu olabilmektedir. Kalabalık ailelerde daha sık karşılaşılan bir durumdur. Nadiren bağışıklık sistemindeki bir problem buna yol açabilse de genellikle altta yatan özel bir sebep söz konusu değildir. Yaygın kabul edilen görüşe göre son bir yılda 7 veya son iki yılın her birinde 4’er bademcik enfeksiyonu, bademciklerin alınması için rölatif endikasyon teşkil eder. Bademcik enfeksiyonunun eden olduğu yüksek ateşle olan febril konvulsiyon (epilepsi) da önemli bir endikasyondur. Zaman zaman farenjit ve tonsillit, semptomlar benzediği için birbiriyle karıştırılabilmektedir. Sık farenjit enfeksiyonu geçiren bir hastanın bademciklerinin alınmasının bir yararı olmayacağı görüşünden hareketle, bademcik ameliyatına ait kriterlerde, geçirilen enfeksiyonların bizzat bademcik enfeksiyonu olduğundan, akut farenjit olmadığından emin olmak gerekmektedir.
Bademcikler Ne Zaman Alınmalıdır?
• Bademcikler üzerinde kötü huylu olduğu düşünülen kitle varlığı
• Son bir yılda 7 ve daha fazla enfeksiyon
• Son 2 yılın her birinde 4’ten fazla enfeksiyon
• Aşırı büyüyerek yutma problemine neden olması
• Aşırı büyüyerek solunum problemine neden olması
• Böbrek tutulumuna veya akut romatizmal ateşe neden olmuş bademcik enfeksiyonu
• Yüksek ateşle epilepsiye neden olmuş bademcik enfeksiyonu
BADEMCİK AMELİYATINDA TEKNİK GELİŞMELER
Bademcik ameliyatı KBB branşının 19ncu yüzyıldan beri uygulanagelen en eski ameliyatlarından biri olmasına rağmen, kimi zaman hala ailelerin korkulu rüyasıdır. Bademcik ameliyatı, son yıllardaki gelişmelerle hem hekim hem hasta açısından daha konforlu hale gelmiştir. Klasik soğuk bıçak yöntemi halen yaygın şekilde kullanılmasına rağmen “koter” ve “termal welding” ile yapılan ameliyat, minimal kanama ile rahat ve güvenilir şekilde bademciklerin çıkarılmasını sağlamaktadır. Ameliyat olan çocuklar, genellikle 7-9ncu günden itibaren giderek azalan ağrı şikayeti ile rutin hayatlarına dönebilmektedir.
Bademciklerin ve/veya Geniz Etinin Alınması Bağışıklık Sisteminde Bir Eksikliğe Neden Olur mu? Üst Solunum Yolu Enfeksiyonları, Akciğere Yayılır mı?
Çocuğa ameliyat stresini gereksiz yere yüklememek için öncelikle gereken olgularda bademciklerin ve/veya geniz etinin alınması hususu önemlidir. Aynı anatomik bölgede bademcik ve geniz etine benzer doku, yaygın olarak bulunduğu için olsa gerek bademcikleri/geniz eti alınan çocuklarda bağışıklık sisteminde belirgin bir defekt (eksiklik) söz konusu olmamaktadır. Şu ana kadar olan klinik gözlemler, bu ameliyatı olan çocuklarda akciğer veya bronş enfeksiyonunun, ameliyatı olmayanlara göre daha yüksek olmadığıdır.
Bademciklerin ve/veya Geniz Etinin Alınması Hangi Hastalıkları Önler? Geniz Eti, Tekrar Eder mi?
Bademcikleri alınan çocuk veya erişkinler, bir daha bademcik enfeksiyonu geçirmezler. Ancak nezle, grip gibi üst solunum yolu enfeksiyonları geçirebilirler. Bu nedenle hastaların ve ailelerin, ameliyatla ilgili beklentilerini bu bilgiye göre şekillendirmek önemlidir.
Geniz eti ameliyatı, kanser cerrahisindeki gibi hasta doku-sağlam doku sınırı mikroskopik olarak takip edilerek yapılan bir ameliyat olmadığı için ve aynı bölgede geniz etine benzer ancak hipertrofiye olmamış mikroskopik boyutta başka dokular bulunduğu için bu dokuların büyümesiyle nüksedebilir. Yine de çok düşük oranda rastlanılan bu durum, daha çok allerjik bünyesi olan çocuklar ile çevresel veya bünyesel faktörlerin etkisiyle sık ÜSY enfeksiyonu geçiren çocuklarda görülmektedir.
Çocuklarda Uykuda Solunum Sıkıntısı-Horlama/Apne
Bu problem, genel olarak geniz eti ve/veya bademciklerin büyümesinin neden olduğu, uykuda ağzın açık kalmasından uykuda solunum kesilmesine kadar giden bir yelpazede olabilmektedir. Uykuya yeteri kadar vakit ayrıldığı halde sabah zor uyanma, dikkat toplamada yetersizlik gibi yandaş bulguların da eşlik edebildiği bu problem, patolojiye hangi durumun neden olduğu tesbit edildikten sonra bademcik ve/veya geniz etinin alınmasıyla giderilebilmektedir.
Bademcik ve Geniz Eti Ameliyatının Yaş Sınırı Nedir?
Bademcikler için yaş sınırı, 3 yaş olarak kabul edilir. Geniz eti, 2 yaşından itibaren alınabilir.
Bu problem, genel olarak geniz eti ve/veya bademciklerin büyümesinin neden olduğu, uykuda ağzın açık kalmasından uykuda solunum kesilmesine kadar giden bir yelpazede olabilmektedir. Uykuya yeteri kadar vakit ayrıldığı halde sabah zor uyanma, dikkat toplamada yetersizlik gibi yandaş bulguların da eşlik edebildiği bu problem, patolojiye hangi durumun neden olduğu tesbit edildikten sonra bademcik ve/veya geniz etinin alınmasıyla giderilebilmektedir.
Bademcik ve Geniz Eti Ameliyatının Yaş Sınırı Nedir?
Bademcikler için yaş sınırı, 3 yaş olarak kabul edilir. Geniz eti, 2 yaşından itibaren alınabilir.
Çocuklarda Burundan Koyu Kıvamlı Akıntı, Ağız Kokusu
Popülasyonun çoğu ve özellikle çocuklar, bahar ve kış aylarında nezle gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına sıklıkla maruz kalırlar.Bu durum, burundan şeffaf akıntı, hafif ateş ve kırgınlık ile karekterizedir. Ancak “yeteri uzunlukla” tıbbi tedavi uygulanmasına rağmen geçmeyen veya tıbbi tedavi (antibiyotikler) kesildikten kısa bir süre sonra burundan sarı-yeşil kıvamlı akıntının başladığı tesbit edilen çocuklarda geniz eti büyümesi (adenoid hipertrofi) veya geniz eti iltihaplanmasından (adenoidit) şüphelenmek gerekir. Bu duruma genellikle ağız kokusu veya uykuda solunum problemi de eşlik eder. Bu durumun kronikleşmesine izin vermek, sinüslerin hatta bazen akciğer ve bronş problemlerinin de tabloya eklenmesine neden olabilir. Hastalığın kökeninin incelenmesinde bünyesel allerji, kalabalık ortamlarda yaşanması rol oynuyor olabilir. Varsa allerji uzmanınca önerilen tedavinin yanı sıra yapılacak bir geniz eti ameliyatı, çocuğu önemli ölçüde rahatlatacak ve 1-2 gün içinde günlük rutinine dönmesini sağlayacaktır.
Popülasyonun çoğu ve özellikle çocuklar, bahar ve kış aylarında nezle gibi üst solunum yolu enfeksiyonlarına sıklıkla maruz kalırlar.Bu durum, burundan şeffaf akıntı, hafif ateş ve kırgınlık ile karekterizedir. Ancak “yeteri uzunlukla” tıbbi tedavi uygulanmasına rağmen geçmeyen veya tıbbi tedavi (antibiyotikler) kesildikten kısa bir süre sonra burundan sarı-yeşil kıvamlı akıntının başladığı tesbit edilen çocuklarda geniz eti büyümesi (adenoid hipertrofi) veya geniz eti iltihaplanmasından (adenoidit) şüphelenmek gerekir. Bu duruma genellikle ağız kokusu veya uykuda solunum problemi de eşlik eder. Bu durumun kronikleşmesine izin vermek, sinüslerin hatta bazen akciğer ve bronş problemlerinin de tabloya eklenmesine neden olabilir. Hastalığın kökeninin incelenmesinde bünyesel allerji, kalabalık ortamlarda yaşanması rol oynuyor olabilir. Varsa allerji uzmanınca önerilen tedavinin yanı sıra yapılacak bir geniz eti ameliyatı, çocuğu önemli ölçüde rahatlatacak ve 1-2 gün içinde günlük rutinine dönmesini sağlayacaktır.
Çocuklarda İşitme Kaybı
Bebeklerde konuşma gecikmesi olması (bazı çocuklarda çevresel faktörlerin etkisiyle olan konuşma gecikmesi hariç), çocuklarda söylenenleri tekrar ettirme, televizyonu yüksek sesle izleme ve harf-kelimelerin yanlış/bozuk telafuz edilmesi, ailede, çocukda işitme kaybı şüphesi uyandırmalıdır. Nadiren bazı çocuklar çınlamadan şikayet ederler ki bu da işitmenin değerlendirilmesi için bir endikasyon teşkil eder.
Bebek ve çocuklarda çok değişik sebeplerle işitme kaybı oluşabilmektedir. Hamilelikte geçirilen bazı enfeksiyonlar (cytomegalo virüs enfeksiyonu en sık görülenidir),bazı ilaçların kullanımı, akraba evliliği ve buna bağlı iç kulak gelişim anomalisi (radyolojik bulgusu olabilir veya olmayabilir) doğuştan (konjenital) işitme kaybının en sık sebebidir. Bu bebek ve çocuklarda, gerekli olan şartlandırma odyometrisi, serbest saha odyometrisi, işitsel beyin sapı cevapları (ABR), otoakustik emisyon (Distorsiyon product otoakustik emisyon, transient evoked otoakustik emisyon) ile işitme kaybının derecesi saptanır ve işitme kaybının derecesi ve saptanan patolojiye göre kulağa ventilasyon tüpü uygulaması, timpanoplastik cerrahi girişimler, işitme cihazı veya koklear implantasyon (biyonik kulak) uygulanmaktadır.
Doğuştan işitmesi normal olup, 2-3 yaşlarından itibaren işitme kaybı olan çocuklarda daha çok seröz otitis media (effüzyonlu otitis media, kulakta sıvı toplanması) teşhis edilmekte olup, bu durum muayene ve timpanometrik yöntemlerle ortaya konabilir. Bir süre tıbbi tedavi ile sonuç alınamayan çocuklarda kulağa ventilasyon tüpü uygulayarak hem orta kulak kaynaklı işitme kaybı tedavi edilmekte, hem de patolojinin kulakta kalıcı dejeneratif değişikliklere neden olmasına mani olunmaktadır.
Seröz otitis media, tedavi edilmediği ve kronikleşmesine izin verildiği takdirde hem basit bir ventilasyon tüpü uygulamasıyla artık tedavi edilemeyecek bir duruma gelmekte, hem de iç kulak tipi işitme kaybına neden olabilmektedir.
Bebeklerde konuşma gecikmesi olması (bazı çocuklarda çevresel faktörlerin etkisiyle olan konuşma gecikmesi hariç), çocuklarda söylenenleri tekrar ettirme, televizyonu yüksek sesle izleme ve harf-kelimelerin yanlış/bozuk telafuz edilmesi, ailede, çocukda işitme kaybı şüphesi uyandırmalıdır. Nadiren bazı çocuklar çınlamadan şikayet ederler ki bu da işitmenin değerlendirilmesi için bir endikasyon teşkil eder.
Bebek ve çocuklarda çok değişik sebeplerle işitme kaybı oluşabilmektedir. Hamilelikte geçirilen bazı enfeksiyonlar (cytomegalo virüs enfeksiyonu en sık görülenidir),bazı ilaçların kullanımı, akraba evliliği ve buna bağlı iç kulak gelişim anomalisi (radyolojik bulgusu olabilir veya olmayabilir) doğuştan (konjenital) işitme kaybının en sık sebebidir. Bu bebek ve çocuklarda, gerekli olan şartlandırma odyometrisi, serbest saha odyometrisi, işitsel beyin sapı cevapları (ABR), otoakustik emisyon (Distorsiyon product otoakustik emisyon, transient evoked otoakustik emisyon) ile işitme kaybının derecesi saptanır ve işitme kaybının derecesi ve saptanan patolojiye göre kulağa ventilasyon tüpü uygulaması, timpanoplastik cerrahi girişimler, işitme cihazı veya koklear implantasyon (biyonik kulak) uygulanmaktadır.
Doğuştan işitmesi normal olup, 2-3 yaşlarından itibaren işitme kaybı olan çocuklarda daha çok seröz otitis media (effüzyonlu otitis media, kulakta sıvı toplanması) teşhis edilmekte olup, bu durum muayene ve timpanometrik yöntemlerle ortaya konabilir. Bir süre tıbbi tedavi ile sonuç alınamayan çocuklarda kulağa ventilasyon tüpü uygulayarak hem orta kulak kaynaklı işitme kaybı tedavi edilmekte, hem de patolojinin kulakta kalıcı dejeneratif değişikliklere neden olmasına mani olunmaktadır.
Seröz otitis media, tedavi edilmediği ve kronikleşmesine izin verildiği takdirde hem basit bir ventilasyon tüpü uygulamasıyla artık tedavi edilemeyecek bir duruma gelmekte, hem de iç kulak tipi işitme kaybına neden olabilmektedir.
İleri Derecede İşitme Kayıpları
İleri derecede işitme kaybı, işitme cihazından fayda görmeyen işitme kaybını iafade eder. Bu grup hastalarda koklear implant hemen hemen tek seçenektir. Koklear implant, iç kulağın salyangoz kısmındaki (koklea) fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak her iki kulağında tam veya tama yakın işitme kaybı olan çocuk veya erişkinlere takılan ve işitme sinirini doğrudan uyararak işitmeyi rehabilite etmeyi amaçlayan bir cihazdır. Cihaz esas olarak şu parçalardan oluşur:
• Salyangoza takılan elektrot dizisi
• Toprak elektrot
• Elektrot kablosunun tutunduğu “receiver” denen parça
• Magnet-mıknatıs
• İşitme cihazı şeklindeki “speech processor” (konuşma işlemcisi) denen ve ortamdaki konuşmaları çözen parça
• Mikrofon
Kimler Koklear İmplanttan Fayda Görür?
• Konuşmayı öğrendikten sonra her iki kulakta tam veya tama yakın işitme kaybı gelişen erişkinler (üzerinden uzun süre geçmediği sürece)
• Konuşma gelişimi olmadan önce (doğuştan veya erken bebeklik) veya çocukluk döneminde tam veya tama yakın işitme kaybı gelişen çocuklar (üzerinden uzun zaman geçmediği sürece)
Koklear İmplant Adaylarını Değerlendirme Süreci
Öncelikle işitme detaylı bir şekilde değerlendirilir (bakınız işitmenin değerlendirilmesi). Konuşma ve lisan gelişimi incelenir. Radyolojik inceleme (Bilgisatarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme) ile iç kulak ve işitme siniri ile merkezi sinir sistemi değerlendirilir.
Cihaz Nasıl Takılır?
Koklear implantasyon, genel anestezi altında gerçekleştirilen bir ameliyattır. Kulak kepçesinin arkasından yapılan 2-3 cm’lik mini bir cilt kesisi, son zamanlarda daha populer hale gelmiştir. Ameliyatta, elektrot dizisi salyangoz içine yerleştirilir, toprak elektrot, aynı bölgede kas altına yerleştirilir.”Receiver”, kulak kepçesinin arka üst kısmında cilt altında kafatası üzerinde bulunan yuvasına yerleştirilir. Ameliyat olan kişi, 1 günlük hastanede yatıştan sonra günlük hayatına 4dönebilir. Kişi, kulak kepçesi üzerinde işitme cihazına benzeyen konuşma işlemcisi ile daha arka üst kısımda bir mıknatıs taşır. Ameliyat esnasında, elektrotların çalıştığı ve doğrudan işitme sinirinin uyarıldığı, rutin olarak test edilir.
Cihaz Nasıl Çalışır?
Mikrofon, ortamdaki konuşmaları alır ve konuşma işlemcisine gönderir. Konuşma işlemcisi, konuşmaları çözerek işitme sinirini doğrudan uyaracak elektriksel uyarı haline getirir. Bu uyarılar, radyofrekans yoluyla, ameliyatla cilt altında kafatası kemiği içindeki yuvasına yerleştirilen “receiver”a aktarılır. Receiver’dan çıkan elektriksel uyarı, salyangoz içine yerleştirilen elektrot dizisi boyunca işitme sinirini uyarır ve işitme gerçekleşir.
Kişi Koklear İmplant Yoluyla Ne zaman Duymaya Başlar?
Cihazın aktivasyonu yaklaşık 1 ay sonra gerçekleşir.
Ameliyat Sonrası Nasıl Bir Süreçtir?
Ameliyat sonrası belli aralıklarla programlama yapılır. Ameliyat sonrası süreç, bir rehabilitasyon ve işitmeyi tekrar öğrenme sürecidir. Kişilerin implant ile duydukları ses, bizlerin alıştığı tarzda bir ses olmadığı için yeni sese bir alışma (beynin işitme merkezini bu yeni tarz sese alıştırma) periyodu gerekmektedir. İşitme fonksiyonunu, konuşmayı öğrendikten sonra kaybeden kişiler (erişkin ve çocuklar) için nispeten daha kısa olan bu rehabilitasyon dönemi, doğuştan işitme kaybı olan çocuklarda daha uzundur. Ancak 1 yaş civarı bu ameliyatı olan çocuklar, nörolojik başka bir problemleri olmadığı sürece, akranlarını birkaç sene içinde hem işitme hem de konuşma ve de akademik performans yönünden yakalayabilmektedirler.
İleri derecede işitme kaybı, işitme cihazından fayda görmeyen işitme kaybını iafade eder. Bu grup hastalarda koklear implant hemen hemen tek seçenektir. Koklear implant, iç kulağın salyangoz kısmındaki (koklea) fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak her iki kulağında tam veya tama yakın işitme kaybı olan çocuk veya erişkinlere takılan ve işitme sinirini doğrudan uyararak işitmeyi rehabilite etmeyi amaçlayan bir cihazdır. Cihaz esas olarak şu parçalardan oluşur:
• Salyangoza takılan elektrot dizisi
• Toprak elektrot
• Elektrot kablosunun tutunduğu “receiver” denen parça
• Magnet-mıknatıs
• İşitme cihazı şeklindeki “speech processor” (konuşma işlemcisi) denen ve ortamdaki konuşmaları çözen parça
• Mikrofon
Kimler Koklear İmplanttan Fayda Görür?
• Konuşmayı öğrendikten sonra her iki kulakta tam veya tama yakın işitme kaybı gelişen erişkinler (üzerinden uzun süre geçmediği sürece)
• Konuşma gelişimi olmadan önce (doğuştan veya erken bebeklik) veya çocukluk döneminde tam veya tama yakın işitme kaybı gelişen çocuklar (üzerinden uzun zaman geçmediği sürece)
Koklear İmplant Adaylarını Değerlendirme Süreci
Öncelikle işitme detaylı bir şekilde değerlendirilir (bakınız işitmenin değerlendirilmesi). Konuşma ve lisan gelişimi incelenir. Radyolojik inceleme (Bilgisatarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme) ile iç kulak ve işitme siniri ile merkezi sinir sistemi değerlendirilir.
Cihaz Nasıl Takılır?
Koklear implantasyon, genel anestezi altında gerçekleştirilen bir ameliyattır. Kulak kepçesinin arkasından yapılan 2-3 cm’lik mini bir cilt kesisi, son zamanlarda daha populer hale gelmiştir. Ameliyatta, elektrot dizisi salyangoz içine yerleştirilir, toprak elektrot, aynı bölgede kas altına yerleştirilir.”Receiver”, kulak kepçesinin arka üst kısmında cilt altında kafatası üzerinde bulunan yuvasına yerleştirilir. Ameliyat olan kişi, 1 günlük hastanede yatıştan sonra günlük hayatına 4dönebilir. Kişi, kulak kepçesi üzerinde işitme cihazına benzeyen konuşma işlemcisi ile daha arka üst kısımda bir mıknatıs taşır. Ameliyat esnasında, elektrotların çalıştığı ve doğrudan işitme sinirinin uyarıldığı, rutin olarak test edilir.
Cihaz Nasıl Çalışır?
Mikrofon, ortamdaki konuşmaları alır ve konuşma işlemcisine gönderir. Konuşma işlemcisi, konuşmaları çözerek işitme sinirini doğrudan uyaracak elektriksel uyarı haline getirir. Bu uyarılar, radyofrekans yoluyla, ameliyatla cilt altında kafatası kemiği içindeki yuvasına yerleştirilen “receiver”a aktarılır. Receiver’dan çıkan elektriksel uyarı, salyangoz içine yerleştirilen elektrot dizisi boyunca işitme sinirini uyarır ve işitme gerçekleşir.
Kişi Koklear İmplant Yoluyla Ne zaman Duymaya Başlar?
Cihazın aktivasyonu yaklaşık 1 ay sonra gerçekleşir.
Ameliyat Sonrası Nasıl Bir Süreçtir?
Ameliyat sonrası belli aralıklarla programlama yapılır. Ameliyat sonrası süreç, bir rehabilitasyon ve işitmeyi tekrar öğrenme sürecidir. Kişilerin implant ile duydukları ses, bizlerin alıştığı tarzda bir ses olmadığı için yeni sese bir alışma (beynin işitme merkezini bu yeni tarz sese alıştırma) periyodu gerekmektedir. İşitme fonksiyonunu, konuşmayı öğrendikten sonra kaybeden kişiler (erişkin ve çocuklar) için nispeten daha kısa olan bu rehabilitasyon dönemi, doğuştan işitme kaybı olan çocuklarda daha uzundur. Ancak 1 yaş civarı bu ameliyatı olan çocuklar, nörolojik başka bir problemleri olmadığı sürece, akranlarını birkaç sene içinde hem işitme hem de konuşma ve de akademik performans yönünden yakalayabilmektedirler.
Çocuklarda kulak ağrısı, akıntı
Bebek ve çocuklarda kulak ağrısı, genellikle bir üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben gelişen akut orta kulak iltihabıdır (Akut otitis media). Bebebkte elini kulağına götürme, huzursuzluk ve ateşle karekterize iken, çocuklar ilaveten dayanılmaz ağrıyı bizzat ifade ederler. Daha ağrı aşamasında hemen bir hekime başvurup o aşamada tıbbi tedavi ve/veya küçük müdehale ile çok yüksek oranda sonuç alınabilmektedir. Eğer, ağrı aşamasında hekime başvurulmazsa enfeksiyon genellikle kulak zarında delinme (perforasyon) ile sonuçlanabilir.
Bazen çocuklar akut orta kulak iltibanındaki kadar olmayan daha sinsi, daha katlanılabilir bir ağrıdan şikayet ederler ki bu durum daha çok kulakta sıvı toplanması (effüzyonlu otitis media-EOM) nedeniyledir. EOM, bir süre uygulanan tıbbi tedavi ve bazı tedbirler geçmez ise, ventilasyon tüpü uygulamasıyla tedavi edilebilmektedir.
Bebek ve çocuklarda kulak ağrısı, genellikle bir üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben gelişen akut orta kulak iltihabıdır (Akut otitis media). Bebebkte elini kulağına götürme, huzursuzluk ve ateşle karekterize iken, çocuklar ilaveten dayanılmaz ağrıyı bizzat ifade ederler. Daha ağrı aşamasında hemen bir hekime başvurup o aşamada tıbbi tedavi ve/veya küçük müdehale ile çok yüksek oranda sonuç alınabilmektedir. Eğer, ağrı aşamasında hekime başvurulmazsa enfeksiyon genellikle kulak zarında delinme (perforasyon) ile sonuçlanabilir.
Bazen çocuklar akut orta kulak iltibanındaki kadar olmayan daha sinsi, daha katlanılabilir bir ağrıdan şikayet ederler ki bu durum daha çok kulakta sıvı toplanması (effüzyonlu otitis media-EOM) nedeniyledir. EOM, bir süre uygulanan tıbbi tedavi ve bazı tedbirler geçmez ise, ventilasyon tüpü uygulamasıyla tedavi edilebilmektedir.
Burun Tıkanıklığı
En sık karşılaşılan burun tıkanıklığı sebebi, burun boşluğunu iki bölmeye ayıran kıkırdak ve kemikten oluşan yapının (nazal septum) sağa veya sola doğru eğriliğidir (nazal septum deviasyonu). Doğuştan, doğum travması veya sonradan burun travmasıyla oluşan bir durumdur. Buna sıklıkla burun eti denen alt konka hipertrofisi eşlik eder. Bazen burun etlerinin büyümesi, altta yatan allerjik sebepler, hava kirliliği veya sigara dumanına maruz kalma veya sık enfeksiyon geçirme gibi sebeplerle de nazal septum deviasyonundan bağımsız olarak oluşabilmektedir. Septum deviasyon varlığında genel anestezi altında septoplasti ameliyatı uygulanmaktadır. Konka hipertrofisi için ise en güncel girişim, lokal anestezi ile de yapılabilen (septoplasti yapılmayacaksa) konkanın radyofrekans (RF) uygulaması ile ablasyonudur (radyofrekans ile konka ablasyonu). Bu yöntem ile hemen değil, ancak 1-1.5 ay sonra konka dokusunda küçülme elde edilmektedir. Gerekli küçülmenin bir seansta elde edilemediği olgularda 2nci seans RF, 2 ay kadar sonra uygulanabilir. Çok daha büyük olgularda submuköz konka rezeksiyonu tercih edilir.
Daha az karşılaşılan bir sebep, konka bulloza denen orta konkanın doğuştan için hava dolu olarak oluşması ve bunun burunda tıkanıklık yapacak kadar büyük olmasıdır. Bu da endoskopik olarak kolayca tedavi edilebilmektedir.
Diğer bir sebep burun kanatlarını oluşturan kıkırdak yapıların aşırı yumuşak olmasına bağlı olarak meydana gelen eksternal valv kollapsıdır (burun kanatlarının derin nefes alırken burun boşluklarının kapatması) ki kıkırdak takviyesi ameliyatı ile düzeltilebilmektedir.
Daha nadir sebepler burun içinde iyi ve kötü huylu tümörlerin varlığıdır. Bunlar da daha çok endoskopik yöntemlerlerle tedavi edilebilmektedir.
En sık karşılaşılan burun tıkanıklığı sebebi, burun boşluğunu iki bölmeye ayıran kıkırdak ve kemikten oluşan yapının (nazal septum) sağa veya sola doğru eğriliğidir (nazal septum deviasyonu). Doğuştan, doğum travması veya sonradan burun travmasıyla oluşan bir durumdur. Buna sıklıkla burun eti denen alt konka hipertrofisi eşlik eder. Bazen burun etlerinin büyümesi, altta yatan allerjik sebepler, hava kirliliği veya sigara dumanına maruz kalma veya sık enfeksiyon geçirme gibi sebeplerle de nazal septum deviasyonundan bağımsız olarak oluşabilmektedir. Septum deviasyon varlığında genel anestezi altında septoplasti ameliyatı uygulanmaktadır. Konka hipertrofisi için ise en güncel girişim, lokal anestezi ile de yapılabilen (septoplasti yapılmayacaksa) konkanın radyofrekans (RF) uygulaması ile ablasyonudur (radyofrekans ile konka ablasyonu). Bu yöntem ile hemen değil, ancak 1-1.5 ay sonra konka dokusunda küçülme elde edilmektedir. Gerekli küçülmenin bir seansta elde edilemediği olgularda 2nci seans RF, 2 ay kadar sonra uygulanabilir. Çok daha büyük olgularda submuköz konka rezeksiyonu tercih edilir.
Daha az karşılaşılan bir sebep, konka bulloza denen orta konkanın doğuştan için hava dolu olarak oluşması ve bunun burunda tıkanıklık yapacak kadar büyük olmasıdır. Bu da endoskopik olarak kolayca tedavi edilebilmektedir.
Diğer bir sebep burun kanatlarını oluşturan kıkırdak yapıların aşırı yumuşak olmasına bağlı olarak meydana gelen eksternal valv kollapsıdır (burun kanatlarının derin nefes alırken burun boşluklarının kapatması) ki kıkırdak takviyesi ameliyatı ile düzeltilebilmektedir.
Daha nadir sebepler burun içinde iyi ve kötü huylu tümörlerin varlığıdır. Bunlar da daha çok endoskopik yöntemlerlerle tedavi edilebilmektedir.
Akut ve Kronik Sinüzit
Akut sinüzit, basit bir viral üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben, alın ve yanak bölgesine vuran ağrı, burun tıkanıklığı, burun ve genizden kıvamlı yoğun akıntı ve ateş ile karekterize bir durumdur.
Çoğu kez radyolojik incelemeye dahi gerek olmadan tanı konabilir ve tıbbi tedavi olguların çok büyük kısmında sonuç verir. Ancak tıbbi tedavinin hekim tavsiyesine uygun olarak yeteri uzunlukta olması önemlidir. Akut sinüzitte burun ve sinüs mukozasında meydana gelen değişiklikler (ödem, ve kızarıklık) geriye dönüşümlü değişiklikler olup, yeteri uzunlukta bir tedavi ile tamamen ortadan kalkar. Ancak zeminde allerji olması, tabloya poliplerin eklenmesi, burun içi anatomik problemlerin eşlik etmesi, uygun süre uygun tedavi kullanmama ve sigara kullanımı, tablonun kronikleşmesine neden olarak sinüslerin hem havalanmasını bozar hem de drenajını zorlaştırır.
Kendisini doğal açıklıklarından temizleyemeyen ve rahat havalanamayan sinüslerin mukozasında, kalıcı değişiklikler meydana gelir ve kronik sinüzit tablosu yerleşir. Kronik sinüzitli hastalar, akut sinüzit hecmesi yaşamadıkları sürece ağrıdan pek şikayet etmezler; ancak zaman zaman yanak ve alın bölgesinde katlanılabilir, müphem ağrılar olabilir. Uzun süreli geniz akıntısı söz konusudur. Polipler tabloya eklendi ise burun tıkanıklığı ön plandadır. Kronik sinüzitli hastalar, viral bir üst solunum yolu enfeksiyonu sonrası çoğunlukla akut sinüzit hecmesi yaşarlar. Tedavi, endoskopik yolla yapılan sinüs ostiumlarının açılması ameliyatı (endoskopik sinüs cerrahisi) ile sinüslerin havalanabileceği ve drenaj olacağı açıklıkların oluşturulmasıdır. Varsa polipler temizlenir. Kronik sinüzite yol açan anatomik problemler de (deviasyon, aşırı kıvrık orta konka, Haller hücresi) ameliyat esnasında giderilir.
Akut sinüzit, basit bir viral üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben, alın ve yanak bölgesine vuran ağrı, burun tıkanıklığı, burun ve genizden kıvamlı yoğun akıntı ve ateş ile karekterize bir durumdur.
Çoğu kez radyolojik incelemeye dahi gerek olmadan tanı konabilir ve tıbbi tedavi olguların çok büyük kısmında sonuç verir. Ancak tıbbi tedavinin hekim tavsiyesine uygun olarak yeteri uzunlukta olması önemlidir. Akut sinüzitte burun ve sinüs mukozasında meydana gelen değişiklikler (ödem, ve kızarıklık) geriye dönüşümlü değişiklikler olup, yeteri uzunlukta bir tedavi ile tamamen ortadan kalkar. Ancak zeminde allerji olması, tabloya poliplerin eklenmesi, burun içi anatomik problemlerin eşlik etmesi, uygun süre uygun tedavi kullanmama ve sigara kullanımı, tablonun kronikleşmesine neden olarak sinüslerin hem havalanmasını bozar hem de drenajını zorlaştırır.
Kendisini doğal açıklıklarından temizleyemeyen ve rahat havalanamayan sinüslerin mukozasında, kalıcı değişiklikler meydana gelir ve kronik sinüzit tablosu yerleşir. Kronik sinüzitli hastalar, akut sinüzit hecmesi yaşamadıkları sürece ağrıdan pek şikayet etmezler; ancak zaman zaman yanak ve alın bölgesinde katlanılabilir, müphem ağrılar olabilir. Uzun süreli geniz akıntısı söz konusudur. Polipler tabloya eklendi ise burun tıkanıklığı ön plandadır. Kronik sinüzitli hastalar, viral bir üst solunum yolu enfeksiyonu sonrası çoğunlukla akut sinüzit hecmesi yaşarlar. Tedavi, endoskopik yolla yapılan sinüs ostiumlarının açılması ameliyatı (endoskopik sinüs cerrahisi) ile sinüslerin havalanabileceği ve drenaj olacağı açıklıkların oluşturulmasıdır. Varsa polipler temizlenir. Kronik sinüzite yol açan anatomik problemler de (deviasyon, aşırı kıvrık orta konka, Haller hücresi) ameliyat esnasında giderilir.
Burun Eğriliği
Burun dış görünüşünün kabul edilebilir estetik ölçüler dışında olmasıdır. Daha çok burun sırtının bariz olması ile karekterize iken bazen burun deliklerinin büyük olması, burun kanatlarının asimetrik şekil bozukluğu ve bazende burun sırtının düşüklüğü şeklindedir. Bazen burun içi eğrilikler ( deviasyon) de eşlik eder.
Eğri Burunda Ameliyat Endikasyonu
Her burun eğriliğinin ameliyatla mutlak düzeltilmesi endikasyonu yoktur. Yani bu bir tıbbi zorunluluk değildir. Ancak kişinin kendisi ile barışık olmasını ve toplum içinde kendisini daha rahat hissetmesini sağlayacaksa yapılmalıdır. Hekim açısından, hastanın beklentileri önemlidir, ancak “bakıldığında ameliyatlı olduğu hissedilmeyen, bakışları üzerinde toplamayan burun en güzel burundur” prensibi beklentiler şekillendirilirken belirtilmelidir. Bunun dışında bazı burun içi eğrilikler, burun sırtına da müdehale ederek yani burun dış görünüşündeki eğriliği de gidererek ancak düzeltilebilir. Bu, hekimin değerlendirmesiyle açıklığa kavuşacak bir husustur.
Burun dış görünüşünün kabul edilebilir estetik ölçüler dışında olmasıdır. Daha çok burun sırtının bariz olması ile karekterize iken bazen burun deliklerinin büyük olması, burun kanatlarının asimetrik şekil bozukluğu ve bazende burun sırtının düşüklüğü şeklindedir. Bazen burun içi eğrilikler ( deviasyon) de eşlik eder.
Eğri Burunda Ameliyat Endikasyonu
Her burun eğriliğinin ameliyatla mutlak düzeltilmesi endikasyonu yoktur. Yani bu bir tıbbi zorunluluk değildir. Ancak kişinin kendisi ile barışık olmasını ve toplum içinde kendisini daha rahat hissetmesini sağlayacaksa yapılmalıdır. Hekim açısından, hastanın beklentileri önemlidir, ancak “bakıldığında ameliyatlı olduğu hissedilmeyen, bakışları üzerinde toplamayan burun en güzel burundur” prensibi beklentiler şekillendirilirken belirtilmelidir. Bunun dışında bazı burun içi eğrilikler, burun sırtına da müdehale ederek yani burun dış görünüşündeki eğriliği de gidererek ancak düzeltilebilir. Bu, hekimin değerlendirmesiyle açıklığa kavuşacak bir husustur.
Kulakta Kronik Akıntı ve İşitme Kaybı
Bu durum, sıklıkla uygun şekilde tedavi edilmemiş akut orta kulak iltihabının sonucu oluşan kronik orta kulak iltihabına (kronik otitis media) ait belirtilerdir. Kronik orta kulak iltihabının iki ana formu vardır:kolesteatomlu ve kolesteatomsuz form. Bunlardan kolesteatomlu form, temas ettiği sert kemik dokusu ve diğer orta kulak yapılarını (kemikçikler) eriterek iltihabının neden olduğu harabiyeti arttırır. Yüz sinirini etkileyerek yüz felcine neden olabilir. Menenjit ve beyin absesi gibi ölümcül tablolara yol açabilir. Kolesteatomsuz form, daha benign seyirli olup, belirtilen komplikasyonlara neden olma ihtimali daha düşüktür. Her iki form da kemikçik harabiyetine ve daha az olarak da iç kulak tutulumuna (labirentit-baş dönmesi ve işitme kaybı tablosu) bağlı olarak işitme kaybına neden olabilir.
Kronik otitis mediada yapılması gereken şey mastoidektomi ameliyatı ile kronikleşmiş mikroorganizma rezervuarını ortadan kaldırmak, kulağa havalanabileceği bir boşluk yaratmak ve oluşan harabiyeti miringoplasti (sadece kulak zarı tamiri), timpanoplasti (zar ve kemikçik tamiri) ve ossikuloplasti (kemikçik tamiri) ameliyatlarıyla gidermektir. Ancak, birinci amaç her zaman, iltihabın tam olarak temizlenmesidir. Kulak zarı tamirinde yaklaşık %90’nın üzerinde başarıya ulaşılmaktadır.
Bu durum, sıklıkla uygun şekilde tedavi edilmemiş akut orta kulak iltihabının sonucu oluşan kronik orta kulak iltihabına (kronik otitis media) ait belirtilerdir. Kronik orta kulak iltihabının iki ana formu vardır:kolesteatomlu ve kolesteatomsuz form. Bunlardan kolesteatomlu form, temas ettiği sert kemik dokusu ve diğer orta kulak yapılarını (kemikçikler) eriterek iltihabının neden olduğu harabiyeti arttırır. Yüz sinirini etkileyerek yüz felcine neden olabilir. Menenjit ve beyin absesi gibi ölümcül tablolara yol açabilir. Kolesteatomsuz form, daha benign seyirli olup, belirtilen komplikasyonlara neden olma ihtimali daha düşüktür. Her iki form da kemikçik harabiyetine ve daha az olarak da iç kulak tutulumuna (labirentit-baş dönmesi ve işitme kaybı tablosu) bağlı olarak işitme kaybına neden olabilir.
Kronik otitis mediada yapılması gereken şey mastoidektomi ameliyatı ile kronikleşmiş mikroorganizma rezervuarını ortadan kaldırmak, kulağa havalanabileceği bir boşluk yaratmak ve oluşan harabiyeti miringoplasti (sadece kulak zarı tamiri), timpanoplasti (zar ve kemikçik tamiri) ve ossikuloplasti (kemikçik tamiri) ameliyatlarıyla gidermektir. Ancak, birinci amaç her zaman, iltihabın tam olarak temizlenmesidir. Kulak zarı tamirinde yaklaşık %90’nın üzerinde başarıya ulaşılmaktadır.
Baş Dönmesi ve Denge Kaybı
Baş dönmesi ve denge kaybına KBB, Nöroloji ve İç Hastalıkları branşlarını ilgilendiren pek çok hastalık neden olabilmektedir. Bunlar:
• Benign paroksismal pozisyonel vertigo
• Meniere hastalığı
• Vestibüler nörinit
• Perilenf fistülü
• Labirentit
• Superior semisirküler dehissans sendromu
• Otosklerotik iç kulak sendromu
• Vestibülotoksik ilaç kullanımı
• Migrenöz vertigo (migrain-related vertigo-migrain-induced vertigo)
• Çocukluk çağının benign paroksismal vertigosu
• Pontoserebellar köşe tümörleri (akustik nörinom-vestibüler schwannom, menenjiom, epidermoid-kolesteatom)
• Beyincik (serebellum) ve beyinsapı (brainstem) lezyonları: kanama, infarkt, tümörler
Bu klinik tablolar arasında ayırım, hekimin tecrübesine göre detaylı incelemeyi gerektirir. Bu incelemeler içinde hastanın şikayetleri, detaylı hikayesi, muayene bulguları (çıplak göz ve Frenzel gözlüğü ile) (hatta epizodik-periyodik vertigo söz konusu ise atak sırasındaki muayene bulguları çok önem arzeder), odyometrik yöntemlerle işitmenin değerlendirilmesi, empedansmetri bulguları, okulomotor testleri, kalorik testi ve pozisyonel testleri içeren elektronistagmografi (ENG), videonistagmografi (VNG) bulguları, elektrokokleografi (ECoG), işitsel beyinsapı cevapları (ABR-BERA), otoakustik emisyon (DPOAE, TEOAE) ve radyolojik incelemeler (bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans, doppler ultrason, anjiografi)önemli yer tutar. Hekimin tecrübesine göre bu test bataryasının zaman zaman tamamının zaman zaman da bir kısmının kullanılması gerekmektedir.
Benign Paroksismal Pozisyonel Vertigo (BPPV)
Teşhis ve tedavisi basit manevralarla yapılabilen bir hastalık olup, vertigonun en sık karşılaşılan sebebidir. Daha çok posterior, daha az horizontal en az olarak da anterior yarım daire kanalını (semisirküler kanal) etkileyen alt tipleri söz konusudur. Bunlar arasındaki ayırım, tedaviye dönük manevra seçimi açısından önem arzeder. Bu da Dix-Hallpike ve Roll-on testi manevralarındaki muayene bulguları ile yapılır. Teşhis konduktan sonra, yine tedaviye dönük olarak uygun manevra seçilir ve olguların %90’nın üzerinde bir manevra, kalan olgularda ikinci manevra ile olumlu sonuç alınır.
Meniere Hastalığı Nedir, Tedavi Edilebilir mi?
Meniere Hastalığı, iç kulak sıvısında artişa bağlı olarak (endolenf sıvısı) belli aralıklarla oluşan baş dönmesi atakları, işitme kaybı, çınlama, uğultu ve kulakta basınç hissi ile karekterize bir hastalıktır. Hastalığın ilk ortaya çıkışı değişik şekillerde gerçekleşebilmektedir. Klasik şikayetlerden baş dönmesi, diğer şikayetlerden bağımsız olarak ortaya çıkabilir ve sonradan kulakla ilgili şikayetler eklenebilir. Veya tüm belirtiler eş zamanlı olarak ortaya çıkabilir. Nadiren de önce kulakla ilgili semptomlar önce gelişir, baş dönmesi sonra tabloya eklenir.
Halen tam sebebi bilinmemektedir. Ancak bazı vakalarda akustik travma, kafa travması gibi sebepler suçlanabilirken, çoğu vakada altta yatan sebep ortaya konamaz. Bünyesel allerji (gıda,allerjisi, polen vs) ve metabolik hastalıklar da tetikleyici olarak rol oynayabilir.
Öncelikle teşhisi önem arz etmektedir. Baş dönmesi ve denge kaybı bölümünde belirtildiği gibi zaman zaman detaylı incelemeler gerekebilirken bazen da hastanın şikayetleri ve o andaki muayene bulguları hekimi sonuca götürebilmektedir.
Meniere hastalığı, kronik bir hastalık olup, basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu gibi bir reçete ile tedavi edilebilen bir hastalık değildir. Hastalığın seyrinin anlaşılması ve gerektiğinde bazı müdehalelerin yapılabilmesi açısından hasta ve hekimin sıkı işbirliğini gerektiren bir hastalıktır. Hastalığın doğal seyrine ait bilgilerimiz, işitme kaybının bir miktar ilerlemesi ile epizodik vertigo ataklarının yatışmaya başlayacağı şeklindedir. Ancak her hastada aynı şekilde seyretmediği de bir gerçektir.
Bir kez teşhis konduktan sonra yaşam tarzında alınan bazı önlemler ve tıbbi tedavi ile hastaların %90’nında, hastalığın, hastanın sosyal ve mesleki yaşamına olan etkisi minimize edilebilmektedir. Bununla sonuç alınamayan olgularda işitme ve denge organının fonksiyonel durumuna, hekim ve hastanın tercihine göre kulağa tüp takılmasından, gentamisinin intratimpanik enjeksiyonuyla kimyasal labirentektomiye, cerrahi labirentektomiden, endolenfatik kese dekompresyonu ve vestibüler nörektomiye ve her iki kulak tutulumu olan olgularda streptomisinin intramuskuler enjeksiyonuna kadar işitmeyi koruyan veya işitmeyi feda eden çok çeşitli tedavi yöntemleri söz konusudur. Bu yöntemlerden biri veya birkaçı ile hastalığın seyrine göre önemli ölçüde iyilik hali yakalanabilmektedir.
Baş dönmesi ve denge kaybına KBB, Nöroloji ve İç Hastalıkları branşlarını ilgilendiren pek çok hastalık neden olabilmektedir. Bunlar:
• Benign paroksismal pozisyonel vertigo
• Meniere hastalığı
• Vestibüler nörinit
• Perilenf fistülü
• Labirentit
• Superior semisirküler dehissans sendromu
• Otosklerotik iç kulak sendromu
• Vestibülotoksik ilaç kullanımı
• Migrenöz vertigo (migrain-related vertigo-migrain-induced vertigo)
• Çocukluk çağının benign paroksismal vertigosu
• Pontoserebellar köşe tümörleri (akustik nörinom-vestibüler schwannom, menenjiom, epidermoid-kolesteatom)
• Beyincik (serebellum) ve beyinsapı (brainstem) lezyonları: kanama, infarkt, tümörler
Bu klinik tablolar arasında ayırım, hekimin tecrübesine göre detaylı incelemeyi gerektirir. Bu incelemeler içinde hastanın şikayetleri, detaylı hikayesi, muayene bulguları (çıplak göz ve Frenzel gözlüğü ile) (hatta epizodik-periyodik vertigo söz konusu ise atak sırasındaki muayene bulguları çok önem arzeder), odyometrik yöntemlerle işitmenin değerlendirilmesi, empedansmetri bulguları, okulomotor testleri, kalorik testi ve pozisyonel testleri içeren elektronistagmografi (ENG), videonistagmografi (VNG) bulguları, elektrokokleografi (ECoG), işitsel beyinsapı cevapları (ABR-BERA), otoakustik emisyon (DPOAE, TEOAE) ve radyolojik incelemeler (bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans, doppler ultrason, anjiografi)önemli yer tutar. Hekimin tecrübesine göre bu test bataryasının zaman zaman tamamının zaman zaman da bir kısmının kullanılması gerekmektedir.
Benign Paroksismal Pozisyonel Vertigo (BPPV)
Teşhis ve tedavisi basit manevralarla yapılabilen bir hastalık olup, vertigonun en sık karşılaşılan sebebidir. Daha çok posterior, daha az horizontal en az olarak da anterior yarım daire kanalını (semisirküler kanal) etkileyen alt tipleri söz konusudur. Bunlar arasındaki ayırım, tedaviye dönük manevra seçimi açısından önem arzeder. Bu da Dix-Hallpike ve Roll-on testi manevralarındaki muayene bulguları ile yapılır. Teşhis konduktan sonra, yine tedaviye dönük olarak uygun manevra seçilir ve olguların %90’nın üzerinde bir manevra, kalan olgularda ikinci manevra ile olumlu sonuç alınır.
Meniere Hastalığı Nedir, Tedavi Edilebilir mi?
Meniere Hastalığı, iç kulak sıvısında artişa bağlı olarak (endolenf sıvısı) belli aralıklarla oluşan baş dönmesi atakları, işitme kaybı, çınlama, uğultu ve kulakta basınç hissi ile karekterize bir hastalıktır. Hastalığın ilk ortaya çıkışı değişik şekillerde gerçekleşebilmektedir. Klasik şikayetlerden baş dönmesi, diğer şikayetlerden bağımsız olarak ortaya çıkabilir ve sonradan kulakla ilgili şikayetler eklenebilir. Veya tüm belirtiler eş zamanlı olarak ortaya çıkabilir. Nadiren de önce kulakla ilgili semptomlar önce gelişir, baş dönmesi sonra tabloya eklenir.
Halen tam sebebi bilinmemektedir. Ancak bazı vakalarda akustik travma, kafa travması gibi sebepler suçlanabilirken, çoğu vakada altta yatan sebep ortaya konamaz. Bünyesel allerji (gıda,allerjisi, polen vs) ve metabolik hastalıklar da tetikleyici olarak rol oynayabilir.
Öncelikle teşhisi önem arz etmektedir. Baş dönmesi ve denge kaybı bölümünde belirtildiği gibi zaman zaman detaylı incelemeler gerekebilirken bazen da hastanın şikayetleri ve o andaki muayene bulguları hekimi sonuca götürebilmektedir.
Meniere hastalığı, kronik bir hastalık olup, basit bir üst solunum yolu enfeksiyonu gibi bir reçete ile tedavi edilebilen bir hastalık değildir. Hastalığın seyrinin anlaşılması ve gerektiğinde bazı müdehalelerin yapılabilmesi açısından hasta ve hekimin sıkı işbirliğini gerektiren bir hastalıktır. Hastalığın doğal seyrine ait bilgilerimiz, işitme kaybının bir miktar ilerlemesi ile epizodik vertigo ataklarının yatışmaya başlayacağı şeklindedir. Ancak her hastada aynı şekilde seyretmediği de bir gerçektir.
Bir kez teşhis konduktan sonra yaşam tarzında alınan bazı önlemler ve tıbbi tedavi ile hastaların %90’nında, hastalığın, hastanın sosyal ve mesleki yaşamına olan etkisi minimize edilebilmektedir. Bununla sonuç alınamayan olgularda işitme ve denge organının fonksiyonel durumuna, hekim ve hastanın tercihine göre kulağa tüp takılmasından, gentamisinin intratimpanik enjeksiyonuyla kimyasal labirentektomiye, cerrahi labirentektomiden, endolenfatik kese dekompresyonu ve vestibüler nörektomiye ve her iki kulak tutulumu olan olgularda streptomisinin intramuskuler enjeksiyonuna kadar işitmeyi koruyan veya işitmeyi feda eden çok çeşitli tedavi yöntemleri söz konusudur. Bu yöntemlerden biri veya birkaçı ile hastalığın seyrine göre önemli ölçüde iyilik hali yakalanabilmektedir.
Kulakta Kireçlenme (Timpanoskleroz), Otoskleroz
Timpanoskleroz, kulakta daha çok kronik bir enfeksiyon, daha az olarak da travmanın neden olduğu kulak zarını ve/veya kemikçikleri tutarak işitme kaybına neden olan klinik bir durumdur. Kireçlenmenin yaygınlığına göre değişik derecelerde orta kulak tipi işitme kaybı söz konusudur. Tedavi, işitme mekanizmasını bozan kireç birikiminin temizlenmesidir. Kulak zarında açıklık olan olgularda önce kulak zarı onarımı ameliyatı, 2nci seansta da iç kulağa bir pencere açılma ameliyatı gerekir. Çok yaygın kireç birikimi olan olgularda, her zaman işitme açısından başarılı sonuç alınamayabilir.
Otoskleroz, kemikçik zincirinin 3ncü halkası olan stapes (üzengi) kemikçiğini, bu kemikçiğin oturduğu iç kulak penceresine sabitleyerek işitme kaybına neden olan bir hastalıktır. Hastalık 30-49 yaşları arasında daha sık görür. Genetik temelinin yanı sıra kızamık virüs enfeksiyonuyla da ilgisi olduğu görüşü son yıllarda popüler olmaya başlamıştır. Giderek ilerleyen işitme kaybının yanı sıra çınlama ve bazen de baş dönmesi problemleriyle kendisini gösterir. Tedavisi, stapedotomi veya stapedektomi ameliyatlarıyla iç kulağa bir pencere açılımı ve kemikçik protezi yerleştirilmesi ameliyatıdır. %90 olguda başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Timpanoskleroz, kulakta daha çok kronik bir enfeksiyon, daha az olarak da travmanın neden olduğu kulak zarını ve/veya kemikçikleri tutarak işitme kaybına neden olan klinik bir durumdur. Kireçlenmenin yaygınlığına göre değişik derecelerde orta kulak tipi işitme kaybı söz konusudur. Tedavi, işitme mekanizmasını bozan kireç birikiminin temizlenmesidir. Kulak zarında açıklık olan olgularda önce kulak zarı onarımı ameliyatı, 2nci seansta da iç kulağa bir pencere açılma ameliyatı gerekir. Çok yaygın kireç birikimi olan olgularda, her zaman işitme açısından başarılı sonuç alınamayabilir.
Otoskleroz, kemikçik zincirinin 3ncü halkası olan stapes (üzengi) kemikçiğini, bu kemikçiğin oturduğu iç kulak penceresine sabitleyerek işitme kaybına neden olan bir hastalıktır. Hastalık 30-49 yaşları arasında daha sık görür. Genetik temelinin yanı sıra kızamık virüs enfeksiyonuyla da ilgisi olduğu görüşü son yıllarda popüler olmaya başlamıştır. Giderek ilerleyen işitme kaybının yanı sıra çınlama ve bazen de baş dönmesi problemleriyle kendisini gösterir. Tedavisi, stapedotomi veya stapedektomi ameliyatlarıyla iç kulağa bir pencere açılımı ve kemikçik protezi yerleştirilmesi ameliyatıdır. %90 olguda başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Ses Kısıklığı, Ses Tonunun Değişmesi (Disfoni)
3 haftadan daha fazla süren ses kısıklığı mutlaka hekim tarafından değerlendirilmesi gereken bir durumdur. En sık karşılaşılan sebepler akut larenjit, kronik larenjit, ses teli nodülü, ses teli polipi ve larengofarengeal reflüdür. Bunlardan nodül ve polip, sesini çok kullanmak zoruda kalan meslek gruplarında, öğretmen ve şarkıcılarda daha sık karşımıza çıkmaktadır. Daha az görülen ama daha ciddi olan ses tellerini veya ses kutusunun diğer kısımlarını tutan kötü huylu kitlelerdir (larenks kanseri).
3 haftadan daha fazla süren ses kısıklığı mutlaka hekim tarafından değerlendirilmesi gereken bir durumdur. En sık karşılaşılan sebepler akut larenjit, kronik larenjit, ses teli nodülü, ses teli polipi ve larengofarengeal reflüdür. Bunlardan nodül ve polip, sesini çok kullanmak zoruda kalan meslek gruplarında, öğretmen ve şarkıcılarda daha sık karşımıza çıkmaktadır. Daha az görülen ama daha ciddi olan ses tellerini veya ses kutusunun diğer kısımlarını tutan kötü huylu kitlelerdir (larenks kanseri).
Burun Kanaması
Burun kanaması, çeşitli şekillerde olabilmektedir ve çok çeşitli sebeplere bağlı olarak meydana gelebilmektedir. Ortam havasının kuru olmasına bağlı olarak burun akıntısına bulaşık eski kanama izi şeklinde olabildiği gibi damla damla kanama veya daha şiddetli şekillerde olabilir. Sebepleri akut veya kronik rinite bağlı olarak mukozal yüzeyin tahrişi, hipertansiyon, ateroskleroz, burun travması, irritan madde kullanımı, nazal septum perforasyonu, burunda iyi (anjiofibrom)ve kötü huylu tümörler (kanser) olabilir. Tümörler hariç tutulursa, burun ön kısmında kanama odağı saptanan olgularda gümüş nitrat ile kanama odağı çoğu zaman sessiz hale getirilebilmektedir.
Burun kanaması, çeşitli şekillerde olabilmektedir ve çok çeşitli sebeplere bağlı olarak meydana gelebilmektedir. Ortam havasının kuru olmasına bağlı olarak burun akıntısına bulaşık eski kanama izi şeklinde olabildiği gibi damla damla kanama veya daha şiddetli şekillerde olabilir. Sebepleri akut veya kronik rinite bağlı olarak mukozal yüzeyin tahrişi, hipertansiyon, ateroskleroz, burun travması, irritan madde kullanımı, nazal septum perforasyonu, burunda iyi (anjiofibrom)ve kötü huylu tümörler (kanser) olabilir. Tümörler hariç tutulursa, burun ön kısmında kanama odağı saptanan olgularda gümüş nitrat ile kanama odağı çoğu zaman sessiz hale getirilebilmektedir.
Boyunda Kitle
Boyunda kitle yapan çok çeşitli sebepler söz konusudur. Bunlardan doğumsal lezyonlar tiroglossal kist-fistül, brankiyal kist-fistül ve lenfanjiomdur. Tedavileri cerrahi ile çıkarılma (eksizyon) şeklindedir. Daha sık olarak ağız veya boğaz enfeksiyonuna sekonder lenf bezi büyümeleri görülür. Bunların hekim tarafından değerlendirilmesi ve takibi gerekmektedir. Bunların dışında, tükürük bezleri olan parotis ve submandibüler glanda ait kitleler (taş ile bezlerin kanallarının tıkanması-sialolityazis, iyi ve kötü huylu kitleler), troid bezine ait kitleler (guatr, troidde nodül, kötü huylu kitleler), vasküler kitleler (glomus tümörleri), baş-boynun kötü huylu tümörlerinin boyna lenfatik metastazı (lenf bezi büyümesi), lenf bezlerinin bizzat kendisine ait tümörler (lenfoma) görülebilir. Teşhis, anamnezin yanı sıra, klinik muayene, ultrason, sintigrafi, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans,anjiografi, ince iğne biyopsisi ve eksizyonel biyopsi yöntemlerinden biri veya birkaçı ile konur ve sebebe göre tedavi planlanır. Tedavi çoğu olguda, cerrahi ile lezyonun çıkarılması şeklindedir.
Boyunda kitle yapan çok çeşitli sebepler söz konusudur. Bunlardan doğumsal lezyonlar tiroglossal kist-fistül, brankiyal kist-fistül ve lenfanjiomdur. Tedavileri cerrahi ile çıkarılma (eksizyon) şeklindedir. Daha sık olarak ağız veya boğaz enfeksiyonuna sekonder lenf bezi büyümeleri görülür. Bunların hekim tarafından değerlendirilmesi ve takibi gerekmektedir. Bunların dışında, tükürük bezleri olan parotis ve submandibüler glanda ait kitleler (taş ile bezlerin kanallarının tıkanması-sialolityazis, iyi ve kötü huylu kitleler), troid bezine ait kitleler (guatr, troidde nodül, kötü huylu kitleler), vasküler kitleler (glomus tümörleri), baş-boynun kötü huylu tümörlerinin boyna lenfatik metastazı (lenf bezi büyümesi), lenf bezlerinin bizzat kendisine ait tümörler (lenfoma) görülebilir. Teşhis, anamnezin yanı sıra, klinik muayene, ultrason, sintigrafi, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans,anjiografi, ince iğne biyopsisi ve eksizyonel biyopsi yöntemlerinden biri veya birkaçı ile konur ve sebebe göre tedavi planlanır. Tedavi çoğu olguda, cerrahi ile lezyonun çıkarılması şeklindedir.
Yüz Felci (Fasyal Sinir Paralizisi)
KBB branşını ilgilendiren yüz felci, sebebi bilinmeyen formundan viral ve enfeksiyöz sebeplere, travmatik sebeplerden cerrahiye ait sebeplere kadar çok değişik faktörlerle oluşabilir. En sık görülen formu, henüz sebebi tam olarak ortaya konamayan ancak viral ajanların (Herpes virüsü) son yıllarda ön plana çıktığı Bell’s palsy olarak adlandırılan formudur. Bu form, genellikle kulaktan boyuna kadar olan bölgede bir ağrı ile başlar, sonra yüz (mimik) kaslarında zayıflık görülür. Kaslardaki zayıflığın ilerlemesi ile gözü kapayamama, yemek yerken tükürük salgısının ağız köşesinden akması, asimetrik gülme ile tablo tam olarak yerleşir. Bazen ağız içinde aftöz lezyonlara ait ağrı, hassasiyet görülebilir. Sinirdeki harabiyetin ilerlemesine engel olmak ve kalıcı fonksiyon bozukluğunun önüne geçmek açısından hastanın hekime zaman kaybetmeden başvurması önem arzeder. Tıbbi tedavi önceliklidir ve olguların yaklaşık %90’nında tam veya tama yakın fonksiyonel düzelme elde edilmektedir. Ancak ilk günlerden itibaren yapılacak bazı elektrofizyolojik ölçümlerle (önce ENoG, 2 haftadan sonra EMG) tıbbi tedaviden yeteri kadar fayda görmeyeceği önceden düşünülen olgularda, cerrahi ile sinirin kemik kanalında sıkışması önlenir. İyileşmenin uzun süreceği düşünülen olgularda erken dönemde yüz kaslarına masaj, sonraki dönemlerde fizik tedavi uygulamaları yararlıdır.
Travmaya bağlı yüz felçlerinde, hekimin klinik, radyolojik ve elektrofizyolojik testleri değerlendirmesine göre sinirde tam kopma düşünülüyorsa hemen cerrahi önem arzeder. Sinirde hafif hasarın düşünüldüğü olgularda ise öncelik yine tıbbi tedavidir. İyileşme, belli süre içinde beklendiği gibi değilse yine cerrahi tedavi düşünülür.
KBB branşını ilgilendiren yüz felci, sebebi bilinmeyen formundan viral ve enfeksiyöz sebeplere, travmatik sebeplerden cerrahiye ait sebeplere kadar çok değişik faktörlerle oluşabilir. En sık görülen formu, henüz sebebi tam olarak ortaya konamayan ancak viral ajanların (Herpes virüsü) son yıllarda ön plana çıktığı Bell’s palsy olarak adlandırılan formudur. Bu form, genellikle kulaktan boyuna kadar olan bölgede bir ağrı ile başlar, sonra yüz (mimik) kaslarında zayıflık görülür. Kaslardaki zayıflığın ilerlemesi ile gözü kapayamama, yemek yerken tükürük salgısının ağız köşesinden akması, asimetrik gülme ile tablo tam olarak yerleşir. Bazen ağız içinde aftöz lezyonlara ait ağrı, hassasiyet görülebilir. Sinirdeki harabiyetin ilerlemesine engel olmak ve kalıcı fonksiyon bozukluğunun önüne geçmek açısından hastanın hekime zaman kaybetmeden başvurması önem arzeder. Tıbbi tedavi önceliklidir ve olguların yaklaşık %90’nında tam veya tama yakın fonksiyonel düzelme elde edilmektedir. Ancak ilk günlerden itibaren yapılacak bazı elektrofizyolojik ölçümlerle (önce ENoG, 2 haftadan sonra EMG) tıbbi tedaviden yeteri kadar fayda görmeyeceği önceden düşünülen olgularda, cerrahi ile sinirin kemik kanalında sıkışması önlenir. İyileşmenin uzun süreceği düşünülen olgularda erken dönemde yüz kaslarına masaj, sonraki dönemlerde fizik tedavi uygulamaları yararlıdır.
Travmaya bağlı yüz felçlerinde, hekimin klinik, radyolojik ve elektrofizyolojik testleri değerlendirmesine göre sinirde tam kopma düşünülüyorsa hemen cerrahi önem arzeder. Sinirde hafif hasarın düşünüldüğü olgularda ise öncelik yine tıbbi tedavidir. İyileşme, belli süre içinde beklendiği gibi değilse yine cerrahi tedavi düşünülür.
Ani İşitme Kaybı
Bir veya iki kulakta ani başlangıçlı işitme kaybını ifade eden klinik bir durumdur. İşitme kaybının gelişimi, saatlerle ifade edilen bir süreçte gerçekleşir. Hekim tarafından değerlendirilecek odyometrik yöntemlerle henüz tam olarak ortaya konmamış bir ani işitme kaybı tablosu, kulakta ani başlayan ve israrcı olan çınlama, uğultu ve motor sesine benzer bir gürültü ile kendisi gösterebilir. Bazen baş dönmesi veya daha hafif denge bozukluğu tabloya eşlik edebilir.
Ani işitme kaybına yol açan sebepler bazen ortaya konamasa da bazen travma (küçük veya büyük kafa travması), denize dalma, ıkınma-egzersiz gibi bedeni aktivite, geçirilmiş viral bir enfeksiyon, bağışıklık sistemine ait bazı problemler, romatolojik hastalıklar, damarsal hastalıklar veya metabolik faktörler (kolesterol yüksekliği, diabetes mellitus-şeker hastalığı) suçlanabilir.
Ani işitme kaybı, sebebi ne olursa olsun hastanın derhal hekime baş vurması gereken bir durum olup, erken tedavi ile yüksek oranda olumlu sonuçlar alınmaktadır. Tıbbi tedavinin yanı sıra hiberbarik oksijen tedavisi ve kulak içi enjeksiyonlar ile %60 olguda başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Bir veya iki kulakta ani başlangıçlı işitme kaybını ifade eden klinik bir durumdur. İşitme kaybının gelişimi, saatlerle ifade edilen bir süreçte gerçekleşir. Hekim tarafından değerlendirilecek odyometrik yöntemlerle henüz tam olarak ortaya konmamış bir ani işitme kaybı tablosu, kulakta ani başlayan ve israrcı olan çınlama, uğultu ve motor sesine benzer bir gürültü ile kendisi gösterebilir. Bazen baş dönmesi veya daha hafif denge bozukluğu tabloya eşlik edebilir.
Ani işitme kaybına yol açan sebepler bazen ortaya konamasa da bazen travma (küçük veya büyük kafa travması), denize dalma, ıkınma-egzersiz gibi bedeni aktivite, geçirilmiş viral bir enfeksiyon, bağışıklık sistemine ait bazı problemler, romatolojik hastalıklar, damarsal hastalıklar veya metabolik faktörler (kolesterol yüksekliği, diabetes mellitus-şeker hastalığı) suçlanabilir.
Ani işitme kaybı, sebebi ne olursa olsun hastanın derhal hekime baş vurması gereken bir durum olup, erken tedavi ile yüksek oranda olumlu sonuçlar alınmaktadır. Tıbbi tedavinin yanı sıra hiberbarik oksijen tedavisi ve kulak içi enjeksiyonlar ile %60 olguda başarılı sonuçlar alınmaktadır.
Koku Fonksiyonunda Azalma
Burun boşluklarına ait darlıklar (deviasyon, burun eti büyümesi-alt konka hipetrofisi, orta koka büyümesi-konka bulloza), allerjik rinit (saman nezlesi), akut-kronik sinüzit, burun boşluklarına ait tümörler ve koku sinirini tutan tümöral oluşumlar koku fonksiyonunun azalmasına-kaybolmasına neden olabilir. Allerji testleri, sinüs ve burun boşluklarını gösteren bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntüleme, sebebin ortaya konmasında kullanılan yöntemlerdir. Tedavide sebep ortaya konduktan sonra sebebe dönük tıbbi veya cerrahi tedavi planlanır.
Burun boşluklarına ait darlıklar (deviasyon, burun eti büyümesi-alt konka hipetrofisi, orta koka büyümesi-konka bulloza), allerjik rinit (saman nezlesi), akut-kronik sinüzit, burun boşluklarına ait tümörler ve koku sinirini tutan tümöral oluşumlar koku fonksiyonunun azalmasına-kaybolmasına neden olabilir. Allerji testleri, sinüs ve burun boşluklarını gösteren bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans görüntüleme, sebebin ortaya konmasında kullanılan yöntemlerdir. Tedavide sebep ortaya konduktan sonra sebebe dönük tıbbi veya cerrahi tedavi planlanır.
Baş ağrısı
Baş ağrısına neden olan patolojilerin bir kısmı KBB ile ilgilidir. Bunlar akut ve kronik sinüzit, burun içi kemik oluşumların bir varyasyon ile konkaya teması (contact headache), ileri derecede nazal septal deviasyon, burun ve sinüslerin iyi ve kötü huylu tümörleri ve bazı kafa çifti olarak adlandırılan sinirlerin basısına bağlı olarak meydana gelebilir. Teşhis, hastanın detaylı hikayesi, detaylı muayenesi, bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezoans görüntüleme yöntemleri ile konur. Sebebe gönük tedavi planlanır.
Baş ağrısına neden olan patolojilerin bir kısmı KBB ile ilgilidir. Bunlar akut ve kronik sinüzit, burun içi kemik oluşumların bir varyasyon ile konkaya teması (contact headache), ileri derecede nazal septal deviasyon, burun ve sinüslerin iyi ve kötü huylu tümörleri ve bazı kafa çifti olarak adlandırılan sinirlerin basısına bağlı olarak meydana gelebilir. Teşhis, hastanın detaylı hikayesi, detaylı muayenesi, bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezoans görüntüleme yöntemleri ile konur. Sebebe gönük tedavi planlanır.
Çınlama
Çoğunlukla işitme kaybının eşlik ettiği nadiren de işitme kaybı olmaksızın meydana gelen olmayan bir sesin varmış gibi hissedilmesine çınlama diyoruz. Çınlamaya neden olan çok sayıda patoloji söz konusudur. Ancak bazen de sebebi bulunamaz. Bilinen sebepleri akut akustik travma, kronik gürültüye maruz kalma, iç kulağa zarar veren ilaçları kullanma, kronik asetil salisilik asit kullanımı, kafa travması, cerrahi travma, kulağın akut ve kronik enfeksiyonları, damarsal patolojiler, ateroskleroz, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, troid hormon seviyesini yükselten hastalıklar, vitamin eksiklikleri, eser element eksiklikleri, anemi, iç kulağı ve işitme sinirini etkileyen tümörler ve beyin tümörleridir. Çınlama, işitme değerlendirmesinde olduğu gibi detaylı incelemeleri gerektirir. Tedavide, önce sebep ortaya konmaya çalışır ve tedavi buna göre planlanır. Sebep ortaya konamıyorsa non-spesifik ilaç tedavileri, kulak içi enjeksiyonlar, elektroterapi ve lazer tedavisi uygulanabilir. Hekime erken aşamada müracaat önemlidir. Tecrübelerimiz, erken dönemde başlanan tedavilerle daha iyi netice alındığı yönündedir.
Çoğunlukla işitme kaybının eşlik ettiği nadiren de işitme kaybı olmaksızın meydana gelen olmayan bir sesin varmış gibi hissedilmesine çınlama diyoruz. Çınlamaya neden olan çok sayıda patoloji söz konusudur. Ancak bazen de sebebi bulunamaz. Bilinen sebepleri akut akustik travma, kronik gürültüye maruz kalma, iç kulağa zarar veren ilaçları kullanma, kronik asetil salisilik asit kullanımı, kafa travması, cerrahi travma, kulağın akut ve kronik enfeksiyonları, damarsal patolojiler, ateroskleroz, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, troid hormon seviyesini yükselten hastalıklar, vitamin eksiklikleri, eser element eksiklikleri, anemi, iç kulağı ve işitme sinirini etkileyen tümörler ve beyin tümörleridir. Çınlama, işitme değerlendirmesinde olduğu gibi detaylı incelemeleri gerektirir. Tedavide, önce sebep ortaya konmaya çalışır ve tedavi buna göre planlanır. Sebep ortaya konamıyorsa non-spesifik ilaç tedavileri, kulak içi enjeksiyonlar, elektroterapi ve lazer tedavisi uygulanabilir. Hekime erken aşamada müracaat önemlidir. Tecrübelerimiz, erken dönemde başlanan tedavilerle daha iyi netice alındığı yönündedir.
Ağız Kokusu
Ağız kokusu, KBB, diş hastalıkları ve gastroenteroloji branşlarını ilgilendiren sebplerle meydana gelebilir. Bunlardan KBB kaynaklı olanları, ağız ve boğaz hijyenine özen gösterilmemesi, kronik bademcik enfeksiyonu (bademcik taşı ve kistleri) ve kronik burun ve sinüs enfeksiyonlarıdır ( kronik sinüzit, enfekte konka bulloza). Tedavi, ortaya konan sebebe göre planlanır. (ilave bilgiler için bakınız Kulak Burun Boğaz Hijyeni Konusunda Faydalı Bilgiler).
Ağız kokusu, KBB, diş hastalıkları ve gastroenteroloji branşlarını ilgilendiren sebplerle meydana gelebilir. Bunlardan KBB kaynaklı olanları, ağız ve boğaz hijyenine özen gösterilmemesi, kronik bademcik enfeksiyonu (bademcik taşı ve kistleri) ve kronik burun ve sinüs enfeksiyonlarıdır ( kronik sinüzit, enfekte konka bulloza). Tedavi, ortaya konan sebebe göre planlanır. (ilave bilgiler için bakınız Kulak Burun Boğaz Hijyeni Konusunda Faydalı Bilgiler).